1.088 gösterim
13,11 viral puan

Doksan'ıncı Diyaloğ Şiir'den Diger Türlere Geçiş

YUSUF ASLAN İLE

Evet burada kelimeleri dizme sanatı görülüyor. Önerim şudur: kelimelerinizi öyküler, anlatılar ve diğer türlere dökünüz. Şirinizde vermek istediğiniz mesajı daha detaylı bir biçimde uzatınız ve bir şiirden bir kitap yaratınız. Yazdıktan sonra bir editöre veriniz. İmla ve diğer düzenlemeler yapılsın sonra tanıtımını yapınız ve sonra yayınevi bulunuz!
YusufAslan 12.10.2014 saat 20:34
  1. 1.

    Erkan Yazargan

    DOKSAN'INCI DİYALOG
    ŞİİR'DEN DİĞER TÜRLERE GEÇİŞ
  2. 2.

  3. 2.

    Günaydın Yusuf Bey


    Günaydın Erkan Bey.
    Nasılsınız efendim, iyisinizdir inşallah?

    Teşekkürlerimi sunuyorum. Umuyorum sizler de iyisinizdir, Adana'da havalar nasıl?


    Sağolun varolun efendim, bende iyiyim, şiirler yazıp emeklilik halimizi mutlu etmeye çalışıyorum.
    Adana da havalar; ikinci gün yağmur yağdı ama, dünden beri hava güneşli...

    Şiir ve yazı ile ilgili bir şeyler söylemek ister misiniz?
    Edebiyatın bir alanı olarak şiir size ne ifade ediyor?


    Şiir yazarken toplumsal hayata bakıyorum, halkın mutluluğundan fazla hüznüne bakıyorum ve o doğrultuda şiirlerimi yazıyorum.

    Lütfen bu sayfadaki şiirlerime bi bakın:

    http://www.avrupaturkmenl...-olduktan-sonra-siir.html

    Şiir dışında öykü, makale ve benzeri yazılarınız da var mı?

    Üç romanımın haricinde iki antolojide üçer adet şiirim yer aldı.

    Romanlarınızdan bahsedebilir miyiz biraz? Konu ve kahramanlarla ilgili... Sizde konu mu, kahraman mı öne çıkar?


    Ben, romanı yazarken kendi köyümdeki insanların yıl içerisinde neler yaptıklarını ve ya yapmadıklarını, onun ötesinde dini yönden ibadetlerini nasıl yaptıklarını yazdım. Yazdığım romandan yola çıkıldığında hem o memleketi hemde yazdığım o kişileri bulursunuz.
    Yani hayali değil, yani suni değil "tamamen organik" diyelim.

    Ne kadar basıldılar ve satış adetleri nedir?


    Bu romanımı "... " yayınları kitabevine bastırdım. Beş bin liramı aldılar ama, parayı aldıktan sonra, kitap isterse satılsın isterse satılmasın umurlarında değil. Hal böyle olunca benim şevkim kırıldı. Elif kızın kaderi romanı Ankarada "K Yayınları" diye bir kitabevine bastırdım ama, o kitabevi kayboldu ve o da beni dolandırdı, hal böyle oldukça hüsrana uğruyorum. Kitaplarım biner adet basıldı.

    http://www.dr.com.tr/kita...oman/urunno=0000000377960

    Bazı yayınevlerinin ülkemizdeki bu kötü durumunun nedeni sizce nedir?

    Bu gibi kitap evlerine müsaade eden devlettir. Daha doğrusu devleti yönetenlerdir.

    Eserlerinizi bastırmadan önce tanıtımını yapmayı düşünmez misiniz? PR - reklam - demo v.b. Sonrasında gerçek bir yayınevi bulmak için...
    Ekibiniz var mı, bütün planlamayı kendiniz mi yaparsınız, editör v.b.?


    Bir bayan yönetmen ve tiyatro oyuncusu benden, "İstiklal Marşı 10. kıta" konulu yazı istedi.
    "On kıtada Türkiye'yi düşmanların elinden nasıl kurtardığımızı anlatan bir yazı yazarsanız ben 29 Ekim'de oynarım" dedi ve bende "10. Kıta" isimli, İstiklal Marşına 15 sayfa yazı yazıp gönderdim. Daha sonra yazdığım yazının iyimi ve ya kötümü yazılmış olduğunu sordum.
    Bana gelen cevap: "Yazınızı okuduğumda duygulandım, inşallah yakında senaryosunu yazmaya başlayacağım ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda oyunu sergileyeceğim" dedi. Hayırlısı Allahtan. umarım buradada hüsrana uğramam. Bütün yazılarımı ben yazar ve kitabevine gönderirim. Yani hep böyleydi...

    O halde size kurumsallaşmanızı, kendi ekibinizi kurmanızı, yeni gençlere örneklik etmenizi öneririm. Bazı yayınevleri ülkemizde matbaadan farksız. İyi bir gerçek yayıevi bulmanız için ekibinizin olması şart.

    Peki, dediğiniz ekibi nasıl kurabilirim?

    Affınıza sığınarak bir örnek vermek istiyorum. Dünyanın en çok satan edebiyat eseri (günümüzde) Harry Potter serisidir ve bu kitabın ekibinde 6700 kişi görev alır. Bu üst bir örnek...
    Siz kendi yakın çevrenizden başlayarak, editör - reklamcı - dağıtımcı - promosyon - STK bağlantıları - resmi yazışmalar - sekreterlik - ofis v.b. alt yapıları oluşturup kişileri görevlendirebilirsiniz. Önce tanıtım sonra yayınevi sonra basım.


    Erkan bey. O zaman sizin ile birlikte çalışalım. Siz üstlenin editör - reklam-dağıtım işlerini yapan - yani her şeyi siz yapın, birlikte çalışalım. Hatta "Fethiyenin Işıkları" kitaplarımıda "Cinius" yayınlarından Sizin tarafa aktaralım. " Olur veya Olmaz taktir sizin...
    Bende vakit sorunlu "malesef" ama buradan size arkadaşlar önerebilirim.


    Eğer ki isterseniz 240 sayfalık şiir kitabını da bastıralım.

    Ekibiniz size yakın insanlar olmalı sürekli iletişim ve samimiyet açısından. Şiirle ilgili sorun çok. Başka türleri destekliyoruz. Şiir dışında...
    Günümüzde sıradan bir şehir veya insan tanıtımı bile şiirden daha değerli malesef, o kadar çok şiir yazan var ki!


    Sizin zaman sorunuzu varsa, başka birileriyle tanışmamızı sağlar ve çalışmaya başlarız.
    Size gönderdiğim sayfaya bakıp - şiiri okudunuz mu?

    BÖYLE OLDUKTAN SONRA

    Neye yarar senin sarayın köşkün
    Benim halim böyle olduktan sonra
    Gülmek yakışır mı sana ey dostum
    Benim halim böyle olduktan sonra

    Gardaşım değilde sanki bir elsin
    Şu yaptığın işi el alem görsün
    Dilerim yediğin zer zıkkım olsun
    Benim halim böyle olduktan sonra

    Bilmezmisin ben bu elde hancıyım
    Bimezmisin ben hep senden inciyim
    Hakkın huzurunda ben davacıyım
    Benim halim böyle olduktan sonra

    Ne bir evliyasın nede velisin
    Sende benim gibi beşer birisin
    Beddua etmiyim, yaradan görsün
    Benim halim böyle olduktan sonra

    Ey gardaş bu gardaşını görmedin
    Çok söz verdin amma niye durmadın
    Kul Yusuf der bir gün beni sormadın
    Benim halim böyle olduktan sonra.

    Söz: Yusuf Aslan.

    Günün anlam ve önemine dair bir şiir.

    Evet burada kelimeleri dizme sanatı görülüyor. Önerim şudur: kelimelerinizi öyküler, anlatılar ve diğer türlere dökünüz. Şirinizde vermek istediğiniz mesajı daha detaylı bir biçimde uzatınız ve bir şiirden bir kitap yaratınız. Yazdıktan sonra bir editöre veriniz. İmla ve diğer düzenlemeler yapılsın sonra tanıtımını yapınız ve sonra yayınevi bulunuz!

    Haklısınız efendim.
    Erkan bey sizin ile tanıştığıma çok memnun oldum.
    İnşallah zaman zaman bu konularda veya başka konulardan sohbetimiz olur.

    "KAHRAMAN TÜRK KADINLARIMIZ"

    [ Şarey Ana ]

    Malatya / Fethiye köyü, Tenci mezrasında yetişmiş kahraman türk kadınlarımızdan birisi olan;

    [ Şarey Ana ]

    Malatya / Fethiye köyü mezrası olup - Yukarı Tenci'de bulunan Kızıldeli Hazretleri evlatlarından Mehmet Aydoğan! Namıdiyar (Mamoğ dede) Ayrıyeten Mamoğ dede'nin bir ayağı topal olduğu için, "Topal Mamoğ" ismiylede hitap edilirmiş;

    "Mamoğ dede'nin" gençlik dönemi, tam'da seferberlik dönemine rast gelir.

    "Mamoğ dede" seferberlik döneminde 20. yaşlarında olan babayigit, delikanlı, çamdalı gibi genç bir yiğitmiş. Seferberlik döneminde, asker çağına gelmiş ve eli silah tutan her gençi Askere, silah altına almaya başlarlar;

    Çünkü, her zaman olduğu gibi, o zaman’da memlekete asker lazımdı;

    "Mamoğ dede" her ne kadar topal olsada, O'nu'da, yani Mamoğ dede'yide askere çağırırlar. Ancak "Mamoğ dede" topal olduğu için, Askere gitmeyi istemiyor.

    Zamanın Atlı Zaptiyeleri / memleketin gençlerini Silah altına toplamak için köy köy dolaşırlarmış! Malatya'nın köylerinide gezen Atlı Zaptiyeler, Fethiye'ye ve oradan'da yukarı tenciye giderler;

    Zaman, harman zamanı olduğu için, ekinler derilip, tarlalarda'da yığın yığın harmanlar oluşmuş!

    Asker toplayan, atlı Zaptiyeler yukarı tenciye geldiklerinde, tenci'nin yaşlılarını Köy meydanında biraraya toplayıp, eli silah tutan ve askere gidecek olan bütün gençlerin" derhal askeri sevkiyata katılıp - silah altına alınmalarını, askere gitmeyenlerde tesbit edilerek cezalandırılacaklarını bir bir anlatmalarına rağmen,

    "Mamoğ dede"

    Zaptiye komutanının talimatlarını hiçe sayarak, onların gidecekleri an'a kadar bi yerlerde saklanmayı daha uygun görmüş ve biraraya toplanmış olan o ahalinin arasından ayrılarak, tarlanın birinde bir yığılı harmanın içine girip saklanmayı daha uygun görerek - gidip bir harmanın içine girer.

    "Mamoğ dede'nin" kaçtığını fark eden Zaptiyeler, (hemen) o kaçan kişiyi (yani) Mamoğ dede'yi yakalayıp askere götürmek için, tenci mezrasındaki İnsanları tek tek sorguya çekip o kaçan kişinin kim olduğunu öğrenmek istemişlersede maalesef hiç kimseden sağlıklı bir bilgi edinemezler!

    Daha sonra, bütün evleri didik didik aramaya başlarlar!

    Nitekim" O Kaçan kişinin kim olduğunu öğrenmiş olmalarına rağmen (maalesef) o kaçan kişiyi (Mamoğ dedeyi) bulamazlar.

    Son çare olarak, tenci'nin dışında ki bahçeleri ve harmanları tek tek aramaya başlarlar. "Mamoğ dede'nin" saklandığı harmana geldiklerinde, Zaptiye komutanının emriyle "Kırk atlı Zaptiye" harmanın üzerine atlarını sürerek, o koca yığılı harmanı yerle bir ederler ama,

    "Mamoğ dede" gene'de o harmandan dışarıya çıkmaz.

    "Mamoğ dede'nin o harmanda olmadığına kaanat getiren Zaptiye komutanının emriyle Askerler harmandan ve tarladan geri çekilerek, tekrar tenciye gelirler!

    "Mamoğ dede'nin adını ve evli olduğunuda öğrenen Zaptiye komutanı sinirlenip - hiddetlenerek, "Mamoğ dede'nin hanımı olan "Safiye Aydoğan'ı, yani "Şarey Ana'yı" askere götürmeye karar verir.

    (O zamanlar kadınlarda askere alınırmış)

    "Şarey Ana'nın" o zaman dört aylıkta bir kız çocuğunun var olduğunu öğrenen komutan "Şarey Ana'ya" emrederek, hazırlanmasını ister.

    "Şarey Ana" Malatya / Engüzek beldesinden, Kızıldeli Hazretleri türbesinin bulunduğu Fethiye köyünün "tenci" mezrasında "Mamoğ dede" ile hayatını birleştirmek suretiyle gelin gelmiş olup - yigit, cesur ve gözü kara, (başka bi deyimle) bir osmanlı kadını sıfatını taşımaktadır;

    Silah altına alınma emrini alan "Şarey ana" dört aylık kız çocuğunu evde bırakıp, hiç tereddüt etmeden, korkusuzca ve cesurca götürebilecek eşyalarınıda (çıkın) paket edip dışarıya çıkarak, (emir ve görüşlerinize hazırım komutanım deyip) kendiside askere gidecek gençlerin arasına katılıp, hep birlikte yola koyulurlar.

    "Şarey ana" Elazığ'ın / Harput bölgesinde, çakı gibi bir asker olarak, askeri görevine başlar.

    Harput askeri kışlada, sadece "Şarey ana" değil, pek çok kadın askerlerinde var olduğu bilinmektedir.

    Askeri kışlada, Sabah saat 5:te Nöbetçi çavuşu, nöbetçi onbaşısı ve Koğuş nöbetçisi tarafından "koğuş kalk" denilerek askerler yataklarından kaldırıldıktan sonra el ve yüzlerini yıkarlar, daha sonra, sabah kahvaltılarını yapan askerler, saat 7:de İştima alanında, iştima olurlar.

    Takım çavuşundan bölüğünü vukuatsız olarak teslim alan, takım astsubayı, bölüğünün vukuatsız olduğunu (kendiside) denetlemek istediği zamanlar, (bölüğüne) 1.nci bölük, rahat hazırol" sağdan say (deyip) komut verdikten sonra, bölükte 1. 2. 3. diyerek sağdan sayma işlemini tamamlarlar.

    Daha sonra da Takım astsubayı, Bölük komutanına bölüğünün tekmilini verir..

    Bölüğünü vukuatsız teslim alan Bölük komutanı, Mühümmat deposunda nöbet tutacak askerler bir adım öne çıkıp tekmil versin "dediğinde, bir adım öne çıkan askerler gibi,

    "Şarey ana'da" bir adım öne çıkarak, "Safiye Aydoğan, Malatya emret komutanım" diyerek tekmilini verir - daha sonra, nöbet tutmak için, tek sıra haline geçilip - İstikamet mühümmat deposu, uygun adım ileri marş" diyen çavuşun da talimatıyla, nöbetçi askerler mühümmat deposuna doğru vatan aşkıyla ilerlerler.

    Her erkek askerler gibi, kadın askerlerde çeşitli yerlerde "cesurca nöbet" tutarak askerlik görevlerini yerine getirmekten mutluluk duydukları gözle görülür ve taktire şayandır!

    Ancak, zaman içinde erkek askerlerden bazıları, bir kadın askere tacizde bulunup, sarkıntılık yaptıklarından dolayı, bu durumuda fark eden "Şarey ana" silahını o tacizci askerlere doğru çekip - ayaklarına da bir kaç el mermi sıkarak, ya insan gibi insan olursunuz, ya da sizleri topluca kurşuna dizerim.

    Sizi gidi ahlaksız ve namussuzlar, sizlerin anası, bacısı, yavuklusu hiç'mi yoktur" diyerek "o tacizci askerleri hizaya getirip, insan gibi asker olmalarını sağlar.

    Kadın askerleride (başka) bi tacizliğe uğramaktan kurtaran "Şarey ana" askeri kışlanın içinde bile "kahraman kadınlığını / asker"liğini göstermiştir.

    Tam dört ay askerlik yapan "Şarey ana" terhis olup "Tenci'ye / evine geldiğinde, geride bıraktığı dört aylık kız çocuğunun öldüğünü duyar /öğrenir!

    Ancak, Bu ülkeye bir benim çocuğum değil, daha başka pek çok canlar canını feda ettiler, can verdiler, şehit oldular" deyip suskunluğunu koruyarak, bağrına taş basmıştır.

    Sadece ağzından çıkan tek sözcüğüde şu olmuştur?

    "Vatan sağ olsun"

    Yusuf Aslan.

    Bu diyalogumuzu yayınlayacağım ve iletişim bilgilerinizi ekleyeceğim. Diğer arkadaşlara da örnek olur umudundayım.

    Çok teşekkür ederim Erkan Bey.

    Sağ olun, var olun efendim.
    Selamlar, hürmetler, Saygılar.

    Yusuf ASLAN ile iletişim: https://www.facebook.com/yusuf.aslan.1954
  • Şu an haberi okuyan: 1 kişi var
  • Facebook: 15 gösterim
  • Twitter: 3 gösterim

  • Toplam Viral: 22 gösterim
  • Toplam Seed: 83 gösterim
  • Toplam Direkt: 983 gösterim
  • Viral Puan: 13,11